© Haberdiyarbakir.Org Haber Ajansı

Tüm Enerji Şirketleri Kamulaştırılmalı

Mağduriyete Yol Açtığı İddia Edilen DEDAŞ Uygulamalarına İlişkin Basın Açıklaması Yapan Vatan Partisi Diyarbakır İl Başkanı Ferdi Tanhan, Yaşanan Sorunların Köklü Çözümünün Kamulaştırma Olduğunu Vurguladı.

Haber Muhabiri Ali Şeran
Haberdiyarbakir.Org Diyarbakır
Haberin Resmi Kaynağı Vatan Partisi Basın Bürosu

“Türkiye’nin hakiki sahibi ve efendisi kimdir?” Bunun cevabını derhal birlikte verelim: Türkiye’nin hakiki sahibi ve efendisi, hakiki üretici olan köylüdür.”Köylü milletin efendisidir. Bizim felsefemiz budur. Ancak köylümüz 1980 sonrası süreçte kambur ilan edilmiş, üretici aşağılanmıştır. Artık köylü kamburdur. Ziraat Bankası köylünün bankası olmaktan çıkarılmıştır, tarıma destek akçaları kaldırılmıştır. Bunlar yetmezmiş gibi bugün özelleştirilmiş elektrik şirketleri köylünün efendisi olmuştur. Şu anda “DEDAŞ köylünün efendisidir!” anlayışı geçerlidir. Biz bunu kabul etmiyoruz. Köylü, milletin sırtında kambur değildir. Köylü milletin karnını doyurandır.Herkes duysun: Köylü ayağa kalkıyor. Herkes duysun ve hazır ola geçsin, milletin efendisi ayağa kalkıyor! Çalışkan çiftçi, üreten köylü ayağa kalkıyor! O diz çöksün diye uğraşanlar var ama o inatla doğruluyor. Sadece kendisi için de değil, Türkiye için ayağa kalkıyor. Artık yeter diyor, “EdiBese!” diyor.

Diyarbakır köylüsünün derdi Türkiye’nin derdi. Muhtarlarımızla ve Ziraat Odası Başkanımızla birlikte burada yalnızca Diyarbakır köylüsünün sorunlarını konuşmak için buluşmadık. Köylünün sırtındaki girdi maliyetleri Türkiye’nin en büyük yüküdür. Çiftçimizin üretim gücünü koruması, ekmesi, biçmesi, üretmesi Türkiye için en önemli meseledir. Salgın hastalıkta en önemli mesele gıda güvenliğini sağlamaktır. Oysa şu an elektrik kesintileriyle mısırımızı yakıyorlar, pamuğumuzu yakıyorlar, ekinimizi kurutuyorlar. Aslında köylünün üretim şevkini yakıyorlar. Milletin gıda güvenliğine zarar veriyorlar. Geleceğimize karşı büyük bir suç işleniyor.

Kuraklık bir doğal afet. Bu yıl ciddi bir kuraklık sorunuyla karşı karşıyayız. Rekoltemiz düştü. Ancak esas afet DEDAŞ’ın uyguladığı borç terörüdür. Kendi tarlamızda kiracı durumuna düşmüşüz. Bir dönüm ekili tarlanın elektrik maliyeti 600 TL olmuş. Tohum serdiğimiz tarım arazilerini ekemez duruma geldik. Sadece borcu olanların değil borcu olmayanların da elektriği kesiliyor. Dünyanın en verimli topraklarında, senede iki hasat yapılan bereketin içindeyiz ancak çiftçimiz ekmekten korkuyor. Mardin’in, Diyarbakır’ın ovalarına bakın, kimse ikinci ürünü ekemiyor. Enerji maliyeti üretimi engelliyor.

DEDAŞ, çiftçiye diyor ki sen borçlusun, faturanı öde. Binlerce liralık faturalar. Mazot pahalı, gübre pahalı, ilaç pahalı, tohum pahalı ancak elektrik can yakıyor. DEDAŞ borçlara mahsuben çiftçinin Ziraat Bankası’na yatan hibelerine el koyuyor, köylünün özel mülkiyetine göz dikiyor. Böyle giderse çiftçi bu kuraklık koşullarında nasıl ekecek, nasıl biçecek? Çiftçi üretmezse Türkiye nasıl zenginleşecek, nasıl kendi ayakları üzerinde duracak? Efendiler, kim kime borçlu? Biz her şeyimizi çiftçimize borçluyuz. O borcu çiftçinin mahsulünü yakarak mı, kurutarak mı ödüyorsunuz? Köylünün emeğine el koyup israf eyleyenlere, ürününü yakanlara nasıl müsaade ederiz?

Çiftçinin dayanacak gücü kalmadı. Son zamanların en şiddetli kuraklık döneminden geçiyoruz. Çiftçinin elinden tutulmazsa üretimde çok ciddi zararlar gerçekleşecektir ve bu doğal olarak bütün ülkemize yansıyacaktır. Çiftçimiz yoksul düşerse, üretemezse milletimiz yoksul düşer. DEDAŞ acilen elektrik kesintilerine son vermelidir. Borçlar makul bir seviyeye indirilmeli, 2 yıl ertelenmeli ve taksitlendirilmelidir. Mecburi kesinti yapılacaksa en az 10 saat önceden haber verilmelidir. Ürünümüzün özelleştirilmiş elektrik idaresinin keyfi ve kar odaklı politikası yüzünden sararmasını, küflenmesini, hastalığa kapılmasını vicdanımız kaldırmıyor. 

Çözümü açıklıyoruz. Çiftçinin, üreticinin çözümünü açıklıyoruz. Ağrı kesici önermiyoruz, sadaka istemiyoruz, af dilenmiyoruz. Köklü çözümü söylüyoruz. Bir an evvel, Türkiye’deki tüm enerji şirketleri kamulaştırılmalıdır. Sadece DEDAŞ değil, 21 Enerji şirketinin tamamı. Devlet otoritesi ve disiplini olmadan bu sorun çözülemez. Devlet’in halkçı ve kamucu yönetimi olmadan bölgemizdeki çiftçimiz kurtulamaz. Çiftçimiz kurtulmadı mı Türkiye içinde bulunduğu süreçten bir üretim devrimiyle çıkamaz. Tarımın verimi arttırılamaz. Başı dik yaşamak için, emeğimize, alın terimize el koyan özel şirket idaresini istemiyoruz. Devletimizin planlı, halkçı, kamucu geleneklerinin canlanmasını istiyoruz. Devlette taşeron istemiyoruz. DEDAŞ Kamulaştırılsın Çiftçi Ayağa Kalksın! Çiftçi Ayağı Kalksın, Türkiye Kalkınsın! Aslında Tarımda kullanılan elektriğin yüksek olmasının nedeni susuzluktur. Köylümüz 600-700 metre derinlikten su çıkarmaya çalışıyor. Bu da enerji maliyetini yükseltiyor. Ayrıca yeraltı sularının kullanılması gelecekte tarımsal verime büyük ölçüde zarar verecek, toprağımız kuruyacak. Oysa Dicle’nin suları denize akıyor. Köylümüzü seferber edelim, gençlerimiz var, tarlalarımıza doğru kanallarımızı yapalım, barajlar, su bentleri inşa edelim, topraklarımıza yatırım yapalım. Kaynakları buraya ayıralım. İstanbul’a kanal değil, Anadolu’ya su getirelim. Hükümete sesleniyoruz: Anadolu susuzluktan kan ağlıyor. İstanbul’a kanal değil, Anadolu’ya su istiyor.Tarımsal sulamayı engellemek toplumumuzu açlıkla tehdit eden yanlışların önünü açmaktır. Suyumuz var, toprağımız var, güneşimiz var. Gücümüz ve kuvvetimiz de var. Bize devletin planı gerek, gücü gerek. DEDAŞ zulmüne son vererek, üretim odaklı bir tarım politikası izlememiz şart. 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER