Türkiye, bugün geçmişteki yönetim eksikliklerinin ve hatalarının farkına varan bir iktidarla kendine yeni bir yol çizmeye çalışıyor.Tabi ki buna bir takım statükocu güçler izin verirse.Türkiye kültürel, siyasal ve tarihsel birikim ve eylemlilik düzeyi açısından şovenist dalganın üzerine çıkabilecek demokrat ve aydın potansiyeline sahip olduğu iddia edilsebile kendine bir türlü sahip olamadığı da ayrı bir gerçek.Türkiye’nin bulunduğu jeofizik ve jeopolitik (siyasi) durumu nedeniyle, kendi sartre’ına sahip olamaması da çok büyük bir eksiklik. Bölgemiz üzerinde ve ülke genelinde kendi kimliğini değil, dayatılan bir kimliği taşıması istenen, insanin sonsuza dargın ve kendi ikinci sınıf vatandaş haleti ruhiyesin de görmesi günümüz demokrasisine ahlaki ve yurtdaşlığı anlamında devletin vatandaş ilişkileri anlamında tutarlı ve kabul görünür bir tarafının olmadığını anlayabiliriz.
Kendi kimliği, aidiyeti ret edilen bir insan, küreselleşen dünyamızda nasıl bir tutarlılık sergiler, yarım asırdır hep beraber bedel ödeyerek yaşıyoruz.Toplumsal eylemliliğin düzeyi ve ulusal kimlik arayışı reddin reddedilmesinin maddi zeminini sunuyor.Ulusal kimlik arayışı ve reddi şeklindeki tez anti tezi sürecinde Devlete karşı kimi yurttaşlarının güvenini kaybettiği görülürken, aynı zamanda bu ret baskılaması topluma, bireylere acı ve gözyaşıyla beraber kimlik kazandırdı da denilebilir. Türkiye hala kendini arıyor, kendi dilini, dinini, ırkını, örfünü ve gelecekteki barış dolu huzuru arıyor.Tabi ki daha ılımlı şovdan uzak yaklaşımlar sergileyerek siyasal yaklaşımlar söz konusu olursa.Son yıllarda yapılan saçma barışçıl çalışmaların tamamen algı operasyonu olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Toplumun bölünmez bütünlüğü olan ırk mücadelesini kırmak isteyen bölücülerin yollarının önünün kesilmesini birliğimiz için el ele verip engellemeliyiz.
Bu koşulları hazırlayan iktidarın provakasyonları bertaraf etmesi gerekir.Elbet toplumsal yapının dinamiklerinin tarihsel şekillenmesi, kültürel oluşumu, siyasal gelenekleri ve sınıfsal dinamikleri gibi olguların göz ardı edilmemesi gerekiyor.Kitlesel tepkiler, bir gelişmenin ve bir birikimin ürünü olarak ortaya çıkar. Bu tepkiler sistemin çelişkilerinin derinleşmesi ve yığınların yeni reformlara, yeni siyasi çözüm arayışına yönelmesi temeli üzerine şekillenir. Yığınların örgütsüzlük düzeyi ve siyasal önderlerin politik taktikleri, tepkilerin şiddetinin artmasında veya azalmasında, düzen dışı kanallar içerisinde eritilmesinde çok önemli rollerinin olduğu bilinir.
Devlet demokratikleşmediği sürece de bu siyasi liderler (umudu parçalayanlar) bunların söz konusu olan baskılarının altında ezilmektedirler. Liderlerimizin yapabileceklerine ve cesurca davranışlarına ve de barışı sağlayacaklarına emin oldukları için baskı kurmaya ve oligarşik düzenlerine devam etmektedirler. Devleti kuran ve yaşatan tüm halkın, toplumsal istemleri, demokratik ve barış istemleri, ayrımcılık diye algılayan bir devletin halkın istemlerini (karşı istemler) diye yok sayması, güzelim ülkemizi bu güne ve bu hale getirmedi mi? Yeni bir sayfa, yeni bir süreç ve yeni bir umuda kana ihtiyacımız var. Ufkunuz almıyorsa, katkı sunamıyorsanız hiç değilse umutlarımızı sabote etmeyiniz. Siyasi ömrününüzün uzun olmasını istiyorsanız’ örnek, demokratik, barış ve huzur dolu bit Türkiye oluşumu içerisinde dillerin ve silahların sustuğu bir ülkede beyinler şarap müzesidir tabiriyle el ele verelim…
Özlem Kaya Haberdiyarbakir.Org // Columnist
İletişimhaberdiyarbakir.org@msn.com
Yorum Yazın