Zübeyde Fidan Kırmızı
Haberdiyarbakir.Org Haber Ajansı // Columnist
İletişim [email protected]
Hırçın, dizginlenmesi zor, tarihin aydınlık ve karanlık şemasının akıcı resmi Dicle nehri. Havada durağan bir sessizlik, sağlı sollu bazen kardeş kucaklar gibi girişik, bazen düşman kovalar gibi hareketli ağaçlar. Küçük bir kız çocuğu yürür hızlı adımlarla nehrin kenarında. Özenli taranıp örülen saçları her hareket edişinde sağa sola savrulur. Dicle'nin çevresindeki dolambaçlı patikalarda, çoğu zaman ekilip biçilmeyen arazilerde yürür, bazen de koşar. Küçük ayaklarıyla hızlanır adımlarımız onun tebessümlü yüzüyle aydınlanır yolumuz. Boş arazilerde koşmak, koştukça sefer eda etmiş gibi gülmek, güldükçe yine gülmek. Yüzünü yukarılara, göğe kaldırır... Göğe kaldırdığını zanneder peki kaldırır mı? Hiç zannetmiyorum peki ben kimim? Onun Anka kuşuyum beraber yol alırız, bazen nehrin kenarında, bazen uzağında. Adımlarımız rehber istemeden atılan adımlarımız. Oda ne birden durdu, uzaktan gelen sesler uğultularla karışık: feryatlar, seslerin geldiği yöne yöneldi...
Cennet bahçesinden bir köşe olan Çarbağ (Kavs) Köşkü olabildiğince ihtişamıyla karşısında duruyordu. Çarbağ(dört bağ) yani Kavs - Cihannuma Köşkü. Miladi takvim 1961 yılını göstere dursun, biz kendimizi köşkün büyülü otantik ortamına kaptıraduralım. Kaws kelimesini anlam olarak irdelediğimizde Dicle nehrinin doğu tarafında nehrin kavisler çizdiği, bu kavisler-dönüşlerden dolayı bu ismin verildiği yansır belleğime. Sonra küçük kızın bakışları Diyarbekir tarzı mimari yapıya sahip) kapının üzerindeki taşa takılır. Küçük gözlerini olabildiğince açmaya, açılan gözleriyle yazıyı okumaya çalışır. Çabaları boşunadır. 1044 Hicri (1634 Miladi) tarihinde taşı dillendirerek yazılan yazıyı okuması mümkün değildir. Şeyh Aziz Mahmudi Ürmevi tarafından yaptırılan köşkün kendine özgü havası içinde, taşı küçük kızın bakışlarıyla dillendirmeye çalışınca "Aziz Mahmudi Ürmevi İçin Şiiri Bırak" cümlesiyle başlayan
Seyyid-i Mahmud-i âlem mülteca-yi has ü am Şatt-ı Amid sahilinde yaptı bir cai ferağ Ab-ı Kevserdir suyu her nahli bir tuba misal Görse düzeh ehli varmaz Cennete eyler dimağ Enveri, Hakani bilmez nağme-i güftarımı Hem zebani bülbül olmaz gülşeni âlemde zağ San'at-ı tarihim idrak eylemez ahvel olan Nükte-i serbestemi halleyleyen ahbab'i sağ Kilk-i piri Nakşibendî kudret asa Resmi'dir K'ol Aziz'ün tarzi aceb ismü resmü Çarbağ (Son beyitin birinci mısraının noktalı harfleri toplandığında, ebced hesabıyla 1044 hicri, noktasız harfleri topladığında yine 1044 hicri tarihi çıkar. Son mısra yine aynı şekilde düzenlenmiştir.) Günümüz Türkçesiyle: Âlemin efendisi, bilginlerin ve halkın sığındığı zat (Mahmudi Ürmevi) Dicle nehrinin sahilinde yaptı bir yer (KAVS) Cennet suyudur suyu, her ağacı bir cennet ağacı gibidir. Cehennem ehli burayı görürse cennete gitmek istemez Enveri, Hakani sözlerimin manasını bilmez Âlemin gülşeninde (baharında) kargalar bülbül gibi olmaz Ebced tarihi bilmeyenler bunu idrak eylemez Bu şiirin baş bestesini anlayamazlar, onu anlayan bu işten anlayanlardır.
Nakşibendîlerin pirinin (Aziz M. Ürmevi) kalemi, Allah'ın kudreti (Aziz M. Ürmevi 'nin yeğeni) Resmi'dir Aziz Mahmudi Ürmevi'nin fazla acayip tarzının, ismi ve resmi ÇARBAĞ'dır Dizesiyle biten nazmı okudukça Resmi ve Aziz Mahmudi Ürmevi hakkında oluşan gözlemimiz mutasavvuf ve âlim olan bu iki asil insanın Diyarbekir savdalısı iki zatı muhterem olduklarıdır. İdam edilen Nakşibendî Şeyhi Aziz Mahmudi Ürmevi'nin yeğeni olan Resmi, Diyarbekir'in en güzel köşklerinden biri olan Çarbağ Köşkü'nü ne güzel anlatmış mısralarında. Mısralar küçük kızın görselinde anlamsız ama geçmişinde derin anlamlara sahip... Küçük kız, Anka kuşuyla dolaşır eyvanı, avluyu, odaları sanki duvarlardan zikir seslerinin ahenkli ritmi 'ansıtılır kulaklarımıza. Seksen bin müridin zikir ahengi...
SULTAN 4. Murat'ın seksen bin müridi olan Şeyh Aziz Mahmudi Ürmevi'yi günün birinde "Dünya Saltanatına Karışır" diye Diyarbekir'de idam ettirdiği bilinir. Sultan 4. Murat göçtü buralardan aldı Şeyh'i ama Kavs köşkü ve Resmi sürdürdü Ürmevi'nin büyüklüğünü. Sözler, yaşamlar uçtu gitti, geriye mesireden-köşkten (Kavs'tan- Cihannuma'dan) bu güzel sözler kaldı. Küçük bir kızın saflığında güzelliğinde dolaşırız bahçesinde, seyreyleriz bağları, bahçeleri Dicle'yi...Gül şehrinin miski amber kokusunda DİCLE NEHRİNİN suyunun ışıltısında, Surların gücün-kuvvetin sesinin ihtişamında bir cihannumadır (Köşk-Her yeri gören kule) Diyarbekir....
Yorum Yazın