Devran Yiğit Sinanoğlu
Haberdiyarbakir.Org // Columnist
İletişim: haberdiyarbakir.org@gmail.com
Zamanın acımasız olduğu, vaktin kutsi sayıldığı ve zamanın tarihlerde ahenk bulduğu bir dönemde; Diyarbakır İslamiyet iklimiyle hemhal olmadan önce… Bu mukaddes şehir daha küffarın elindeyken…Peygamberler serdarının adının söylenmediği bu diyarda, daha evliyanın, enbiyanın varlığından uzak bir zamanda...Bin beş yüz yıl ve daha öncesinde su sorunu vuku bulur. Bu sorunu çözmek için sur şehri halkı günlerce, haftalarca yaşanan problemi çözmenin arayışı içine girer. Gecenin gündüze, gündüzün de geceye karışmasına rağmen bu dertlerine bir derman bulamazlar. Bilge bir adam sur halkına bir heyet seçip, krallarına gitmelerini tavsiye eder. Ak sakallıyı dinleyen ahali de meramlarını arz etmeleri için sur halkı kralına gitmek üzere bir heyet seçerler. Divana çıkan heyet, şehrin sorunlarını habbe habbe lisanı münasip bir şekilde arz eder.
Kral, günlerce vuku bulan halkın bu meramını düşünür. Gecesi gündüzüne, baharı hazana karışır. Yüreğine güz gülleri uğrar, yaşadığı keyf-u seyranın yerini, gam-u keder alır. Uykusu kaçar. Yatağının içinde yastıkla cebelleşir. Derin derin düşüncelere dalar, umman umman bir hülya bulmanın peşinde koşar. Vezirlerine danışır, komutanlarıyla istişarelerde bulunur. Mevsimler birbirini takip eder ve takvim yaprakları eskirken sonunda suyu Karacadağ’ın eteklerinden getirme fikri hasıl olur. Bu fikrini etrafındakilerle paylaşan kral hazırlıkların yapılmasını ister. Gerekli hazırlıkların yapılmasından sonra volkanik sönmüş Karacadağ’dan askerler Diyarbakır’a kadar su kanallarını açmak için canla başla çalışmaya başlarlar. İnsanlara hayat getirecek bu kutsi vazife için birbirleriyle yarışırlar. Neticede kendi ülkelerine en temiz işi yaptıklarına inanırlar. Bu pak duygu ve düşüncelerle gece gündüz, keyif neşe içinde su kanallarını kazarlar. Savaş meydanında zaferle ayrılan Mareşaller gibi kendileriyle gurur duyarlar.
Askerler uzun bir süreden sonra yorgun, bitkin bir halde onların yerini alacak başka bir taburun gelmesini beklerken, kral bir takım askeri veziriyle beraber, su kanalını kazanları öldürmesi için yollar. Şehirden uzak bağrı yanık Karacadağ eteklerinde, dağın böğrünü delenler kılıçtan geçirilir. Su kanallarında çalışan herkes öldürülür. Onların getirdiği yerden itibaren ikinci tabur çalışmalara devam eder. Onlar da başlarına geleceklerden habersiz takatten düşene kadar verilen vazifeyi ellerinden geldikçe yaparlar. İlk tabur gibi yerlerine gelecek olan, taburla yer değiştirip, ailelerine kavuşmayı beklerken yardımlarına gelen üçüncü tabur ve başındaki başka bir vezir, ikinci taburu kılıçtan geçirir. Vezirde dahil olmak üzere gövde üstünde baş bırakmazlar. Üçüncü tabur su kanallarını kaldığı yerden kazmaya devam eder. Yeri kaza kaza surun girişine kadar getirir ve surun girişinde onları başvezir karşılar. Şehre girmelerini engeller üçüncü tabur ve veziri durumu anlarlar fakat iş işten geçmiştir. Artık çok geçtir. Başvezir orda herkesi öldürür.
Olup bitenden haberdar olmayan tebaanın ordularına ve krallarına suyu getirecekleri için saygıları artmaktadır. Halk sevinç içindedir evladı sadıkanlarıyla gurur duymaktadır. Diyarbekir payitahtının içindeki halk keyif-u seyran içindeyken, payitahtın dışındaki koç yiğitler gam-u keder içinde… Bağrı yanık bir tek Karacadağ değil, cıvan yiğitlerini kaybeden analardır. Bağrı yanık elindeki kınası kurumamış gelinlerdir. Kocalarını ölüme gönderen ve yollarını hasret içinde bekleyen kadınlardır. Bağrı yanık kapı ve pencere eşiklerinde babalarının yolunu gözleyen, babalarının geliş zamanını annelerine, dedelerine, ninelerine… soran çocuklardır…Kral yapımı biten su kanallarının üstünü kapatmaya karar verir. Açtıkları su bentlerinin üstünü kapatmak için şehirden bir bölük asker daha gönderir.Daha önceki askerlerin başına gelenlerden habersiz olan sur halkı ve askerler krallarının verdiği emir doğrultusunda Urfa (Rum) kapıdan, Karacadağ’a gitmek için surdan çıkarlar. Görevleri gereği su kanallarının üstünü kapatırlar. Onlarda kendilerinden öncekiler gibi şehre girmeyi beklerken, Rum kapısı önünde başvezirin komutasındaki ordu, silahdaşlarını öldürürler.
Sur şehri halkı olup bitenden habersiz su kanallarının üstlerinin kapatılmasından dolayı krallarına olan biat duyguları artmıştır. Karacadağ’ın kalbinden çıkan, dağın gözyaşları abı revan ola ola Diyarbakır’a getirilir. Diyarbakır’ın çift kapı tarafında Anzele’ye gelen su buradan şehrin dört bir yanına dağıtılır. Zaman takvim yapraklarını eskitirken bir gün sur halkı Anzele’de çıkan, suyun üstünde nakışlı güzel bir kaval bulurlar. Hafiyeler krallarına haber verirler. Kral ilkin şaşırır. Su kanallarının üstünün kapalı olduğunu biliyordu. Bu kavalın suyla nasıl geldiğini merak eder. Kavalın sahibini bulmak ve bu durumun hikmetini öğrenmek için dört bir yana tellallar salar. Kavalın sahibi kimse payitahta gelmesini, kavalını nerede düşürdüğünü söylemesi karşılığında bir kese altınla ödüllendirileceğini bağıra bağıra söylerler. Karacadağ’ın köylerinden bir çoban kara Amid’e gelip kavalın kendisinin olduğunu söyler. Hayatı boyunca yalana, hileye başvurmamış olan çoban saf duygularla hareket eder. Başına geleceklerden habersiz mert, genç çoban hayvanlarını otlatırken yarım metrelik oyuğun başında kavalını suyun içine düşürdüğünü söyler.
Kral vaat ettiği bir kese altını çobana verir. Ondan askerlerini kavalını düşürdüğü yere götürmesini ister. Yanına iki asker alan pak niyetli çoban, kavalını düşürdüğü oyuğun başına gelir. Onun da yardımıyla açık unutulan yerin üstünü kapatırlar. Krallarının onlara gizliden vermiş olduğu emir gereği çobanı orada öldürürler.Unutulan oyuğun üstünü kapatan iki askeri şehrin kapısında başvezir ve bir gurup asker karşılar. Başvezirin emriyle yanındakiler onları da öldürürler.Başvezir şehre döndüğünde soluğu kralının yanında alır. Neden bu kadar askeri su kanalı için öldürdüğünü sorar. Kralda şehrin ve halkının güvenliğini sağlamak için böyle bir tedbiri almak zorunda olduğunu söyler. Sözlerine şöyle devam eder. “Düşmanlarımız surlarımızı aşamadığı ve şehrimizi zapt edemedikleri için su kanallarımız açık kalsaydı suyumuza zehir katıp, halkımızı topyekûn öldürürlerdi. Askerlerimiz suyun kaynağını bilselerdi düşmanlarımız tarafından satın alınabilir, bize ihanet ederlerdi. İşkenceye maruz kaldıklarına konuşurlardı. O zaman da düşmanlarımız suyun kaynağını öğrenmiş olacaklardı ve bu şehrin tümünü zehirleme imkanı bulmuş olacaklardı. Bunları önlemek şehrimizin ve halkımızın istikbali için ben dahi kimse su kaynağını ve kanallarını bu şehir ayakta kaldığı sürece bilmeyecek.” der.
O günden sonra Diyarbakır’a, Karacadağ’dan gelen ve Anzele’den çıkan suyun kaynağını kral dahi kimse bilmiyor. Sur halkı kralı tarafından birçok asker su yoluna ölüme uğurlandı. Birçok ananın, babanın, çocuğun, eşlerin bağrı yandı. Bağrı yanık Karacadağ’dır. Bağrı yanık Yedi Kardeş burcudur, Keçi burcudur, Selçuklu burcudur… Bağrı yanık dört ayaklı minaredir, beşinci haremi şerif camisidir... Bağrı yanık Dicle’dir, Hamravat suyudur... Bağrı yanık Kırklar Dağıdır, Ben u Sendir... Bağrı yanık Saray Kapıdır, Ali Paşadır, Hançepektir, Fis Kayadır... Bağrı yanık hak aşığı Hindi Babadır, Maliki Ejderdir, Seyit İbrahim’dir... Bağrı yanık şeyh Abdurrahman-e Aktepe’dir, Seyfül Mülüktür... Bağrı yanık halkın hizmetkarları Alişan’dır, Mardin kapıdaki Selim’dir... Bağrı yanık Diyarbekir’dir…
Yorum Yazın