Ercan Çağlayan
Haberdiyarbakir.Org // Columnist
İletişim [email protected]
Diyarbakır Barosu eski Başkanı Tahir Elçi, 28 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesinde, Dört Ayaklı Minare’nin önünde katledildi. Elçi, yalnızca bir avukat değil, aynı zamanda adaletin, hukukun ve barışın savunucusuydu. Katledildiği günden bugüne, hem ailesi hem de ülkenin barışçı kesimleri, onun ölümünün aydınlatılması için çabalarını sürdürüyor. Ancak, uzun yıllardır süren dava süreci, adaletin gerçekte ne kadar uzak olduğunu, cezasızlık kültürünün ne kadar derin kökler saldığını gözler önüne seriyor.
28 Kasım 2015’te Elçi'nin öldürülmesinin ardından açılan dava, adeta bir cezasızlık hikayesine dönüştü. 12 Haziran 2024 tarihinde görülen karar duruşmasında, Tahir Elçi'yi katledenler hakkında tek bir suçlu bile bulunmadı. Sanık sıfatıyla yargılanan üç polis memuru hakkında verilen beraat kararı, bir hukuk devletinde olması gerekenin tam tersine, devletin sorumluluğunun örtbas edilmesinin örneği olarak kayıtlara geçti. Oysa ki Elçi, barışın ve hukukçuluğun simgesi olarak sadece Diyarbakır’da değil, tüm Türkiye’de, hatta uluslararası alanda büyük bir saygınlık kazanmıştı. Bu dava, sadece bir cinayetin çözümlenememesiyle ilgili değil, aynı zamanda Türkiye’deki adalet sisteminin en ciddi sorunlarını gözler önüne seriyor.
Bir avukat olarak Elçi’nin en büyük mücadelelerinden biri, adaletin tüm insanlar için eşit bir şekilde sağlanmasıydı. Bu dava, adaletin sağlanmaması adına verilen her bir kararın, Elçi'nin hayatta iken savunduğu değerleri ve hukuk ilkelerini ne denli tahrip ettiğini gösteriyor. Tahir Elçi’nin katledilmesiyle başlayan acı süreç, bugün de devam ediyor. Ancak onun mücadelesi, hala kesintisiz bir şekilde devam ediyor; adaletin peşinden gidenlerin umudu, onun mirasına sahip çıkanların kararlılığıyla varlığını sürdürüyor.
Tahir Elçi’nin katledilmesinin üzerinden yıllar geçse de, yaşadığı ideallerin peşinden gitmekten vazgeçmeyenlerin mücadelesi devam edecek. Zira onun ölümü, yalnızca bir bireyin katledilmesi değil, tüm adalet arayışlarının zayıflatılmasıydı. Türkiye’deki cezasızlık kültürü, hukukçuların ve barışçıl toplumların en büyük düşmanı olmaya devam ediyor.
Yorum Yazın